İçindekiler

  1. Giriş
  2. İcra İnkar Tazminatının Tanımı
  3. İcra İnkar Tazminatının Gelişimi
  4. İcra İnkar Tazminatının Hukuki Niteliği
  5. İtirazın İptali Davasında İcra İnkar Tazminatı

A. İcra İnkar Tazminatının Hükmedilebilmesinin Koşulları

  • Borçlu Hakkında Geçerli Bir İlamsız İcra Takibinin Yapılması
  • Borçlunun Ödeme Emrine Süresi İçerisinde İtiraz Etmiş Olması
  • Süresi İçerisinde İtirazın İptali Ve/Veya İtirazın Kaldırılması Talepleriyle Mahkemeye Başvurulmuş Olması
  • İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesinin Talep Edilmiş Olması
  • Borçlunun İtirazının Haksızlığına Karar Verilmesi

Sonuç

COMPENSATİON FOR DENİAL OF EXECUTİON

1. Abstract

Bankruptcy and Enforcement Law (BEL) numbered 2004 is a branch of law which aims to establish an effective mechanism which helps creditors to collect their debts with the help of state institutions in cases where the debtors do not perform their debts with their consent.  For this reason, enforcement and bankruptcy law is also called compulsory enforcement law and known as the branch of law with the most intense legal patronage. Compulsory enforcement law gives state institutions a right to use force in order to seize and sell the debtors' assets as to satisfy the creditor.

In its most general form, the execution proceedings go into division as enforcement proceeding with or without judgment. There are separate legal structures for both types of proceedings. These legal remedies aims to balance the interests of debtors and creditors in accordance with the principle of equity and to prevent injustice in the proceedings.

In Turkish Enforcement Law, which lets creditors to start an enforcement proceeding without a need for a judgment or a document with the force of a judgment meanwhile giving the debtor the right to object to the proceeding as to stop the proceeding and to prevent the seizure of the assets, compensation for denial of execution is a legal remedy which is regulated by the lawmaker with the purpose of preventing the debtor from stopping the proceedings with an unjust objection, and to stop proliferation of the cases where the courts are involved. Hereby article focuses on compensation for denial of execution and examines it with its legal dimensions.

İcra İnkar Tazminatı

1. Giriş

2004 sayılı İcra İflas Kanun'u ("İİK") ; borçluların borçlarını alacaklılara kendi rızaları ile ödememeleri halinde, devlet kurumları amacıyla alacağın tahsil edilmesine yardım eden etkin bir mekanizma kurmayı amaçlayan bir hukuk dalıdır. Bu nedenle İcra İflas Hukuku Cebri İcra Hukuku olarak da tanımlanmakta ve hukuki himayenin en yoğun olduğu hukuk dalı olarak ifade edilmektedir. Cebri icra hukuku devlet kurumlarına zor kullanma yetkisi vererek, borçluların mallarına haciz konulmasını, hacizli malın satılmasını ve satılan hacizli maldan elde edilen bedel ile alacaklının tatmin edilmesi amaçlarına hizmet vermektedir.

İcra İflas Hukuku'nda takip şekilleri en genel anlamıyla ilamlı ve ilamsız icra yoluyla takip şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Her iki takip yolu için de tarafları koruyan ayrı hukuki kurumlar getirilmiştir. Bu hukuki korumalarla borçlu ve alacaklı arasındaki menfaatler dengelenmeye çalışılmış olup hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde sürecin yönetilerek haksızlığa mahal verilmemesi amaçlanmıştır.

Alacaklı tarafından herhangi bir ilamın veya ilam niteliğindeki belgenin dayanak belge olarak gösterilmesine gerek kalmadan açılan ilamsız icra takibine karşı borçlunun itiraz etmesi akabinde duran ve borçlunun mallarına haciz konulmasını engelleyerek alacaklının alacağının tahsil edilmesine izin verilmeyen Türk İcra Hukuku sisteminde; borçlunun basit bir haksız itirazı ile icra takibini durdurmasının önüne geçmek, sürecin uzatılarak yargıya intikal eden hukuki olayların çoğalmasına sebep vermemek, hak arama hürriyetinin gerçekleşmesinin engellemesine yol açan her türlü durum için kanun koyucu tarafından düzenlenen İcra İnkar Tazminatı, İcra İflas Kanun'unda yer alan bir hukuki koruma yöntemidir. İşbu makalede ise İcra İnkar Tazminatı ele alınacak olup hukuki boyutlarıyla irdelenecektir.

2. İcra İnkar Tazminatının Tanımı

İcra İflas Kanun'unda İcra İnkar Tazminatına ilişkin açıkça herhangi bir tanıma yer verilmemiş olmakla birlikte tanımı, şartları, hukuki niteliği doktrin ve Yargıtay Kararlarıyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Bu kapsamda İİK'da düzenlenen ve bahse konu çalışma konusunu oluşturan İcra inkar tazminatı, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun takibe haksız olarak itiraz etmesi sonucunda borçlunun mahkum edileceği tazminat olarak ifade edilebilmektedir. İcra inkar tazminatının, diğer kanunlarda düzenlenen tazminatlardan farkı "inkar" ibaresinin yer almasıdır. Herhangi bir zararın veyahut kusurun meydana gelmesine bakılmaksızın borcunu inkar edip ödemeyen ve alacaklının hukuki hakkının gerçekleşmesinin gecikmesine yol açan borçlu, alacaklının talebiyle hakimin takdir yetkisine göre işbu tazminata hükmolacaktır.

Yargıtay HGK, 2001/6-469 E., 2001/503K.,13.6.2001 T. Sayılı ilamında ise icra inkar tazminatı şu şekilde tanımlanmaktadır :

"...İİK.nun 67. maddesi ile konulmuş olan icra inkâr ödencesi, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan ödencedir..."

Bu minvalde haksız inkar ibaresinin bu tazminatta belirtilen asıl husus olduğu göz önüne alındığında genel veyahut özel kanunlarda düzenlenen tazmin talep eden tarafın zarara uğrama koşulunun bulunmamasından ötürü diğer tazminatlardan farklı olduğu dikkate değerdir. İcra İnkar Tazminatının unsurları ise ayrıca değerlendirilecektir.

3. İcra İnkar Tazminatının Gelişimi

Türk hukukunda İcra İnkar Tazminatı ilk olarak 1928 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kurum başka bir hukuk sisteminden iktisap edilmiş olmayıp Türk kanun koyucusu tarafından getirilmiş bir düzenlemedir. Bu haliyle bakıldığında Türk hukukuna özgü olduğu ifade edilmelidir.

Sosyal ve ekonomik koşullardaki değişiklikler, borçlular ve alacaklılar arasındaki dengenin kurulabilmesi amacıyla önlemlerin alınabilmesi için ilgili hüküm yıllar içerisinde birçok değişikliğe uğramıştır. En son yapılan değişiklik ise 2 Temmuz 2012 tarihinde 6352 sayılı Kanun ile yapılmış olup son halini almıştır. Bu değişikler ülkenin konjüktürüne göre şekillenmekte olup tarafların hak arama hürriyetleri ile doğruluk ve dürüstlük dengesine uygun bir şekilde kanun koyucu tarafından belirlenmektedir.

İcra İflas Kanun'unun birçok maddesinde tazminat ibaresi yer alsa da özel olarak hepsinde inkar ibaresi gerçekleşmemiştir. "İcra İnkar Tazminatı" ifadesi ise tam olarak haksız inkar olgusunun üzerine oturtulmuş bir tazminat çeşidi olmakla beraber kanunun hiçbir maddesinde açıkça ifade edilmemiştir. Hal böyle olmasına rağmen Kanunun bazı maddelerinde yer alan tazminat kavramları da yine icra inkar tazminatı olarak ifade edilmektedir.

  • "İtirazın iptali" kenar başlıklı İİK m.67/II'ye göre, "itirazın iptali davasında, itirazın haksızlığına karar verilirse borçlu, alacaklının talep etmesi kaydıyla, tarafların durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden (%20) aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminata mahkum edilmektedir."
  • İcra inkar tazminatına hükmedilecek bir diğer durum ise; İtirazın kesin olarak kaldırılmasını düzenleyen İİK m.68 ve geçici olarak kaldırılmasını düzenleyen hükmüdür.
  • Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibi düzenleyen hükümlerde de icra inkâr tazminatına yer verilmiştir. İcra ve İflâs Kanunu'nun 169/a maddesinin beşinci fıkrasında ve 170. maddenin üçüncü fıkrası da Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibi düzenleyen hükümlerdendir.

İlgili maddelerde müeyyide olarak icra inkar tazminatına yer verilmiş olmasına rağmen tam ifadeyle anlam bütünlüğü sağlanabilmiş değildir. Bu bakımdan incelendiğinde İcra İnkar Tazminatının tam olarak hukuki niteliğinin ne olduğu, hangi durumlarda talep edilebileceği mahkeme kararlarıyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.

Ancak Kanun'da düzenlenen tüm hükümlerde kanun koyucunun hedeflediği hususun aslında hukukun temel ilkelerinden biri olan "Dürüstlük Kuralı" çerçevesinde geliştiğinin ifade edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda herkes haklarını kullanırken Dürüstlük Kuralına uymakla yükümlüdür. Her ne kadar İcra İflas Kanun'unda ayrıca böyle bir hüküm yer almasa bile  dürüstlük kuralının hukukunun temel ilkelerinden biri olduğu göz önünde bulundurulmalı ve bu kuralın İİK'da da geçerli olduğu kabul edilmelidir. Bu anlamda İcra İnkar Tazminatı, dürüst davranma yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle uygulanan bir yaptırımdır.

4. İcra İnkar Tazminatı'nın Hukuki Niteliği

Tazminatın hukuki niteliği ile alakalı doktrinde farklı görüşler yer almaktadır.

  • Bir görüşe göre bu tazminat, Borçlar Hukuku anlamında bir tazminattır. Borçlar hukuku anlamında tazminatın talep edilebilmesi için birden fazla şartın oluşması gerekmekte, bunlardan en önemlisi ise alacaklının zarara uğraması şartıdır. Bu görüşü savunan yazarlar; icra inkar tazminatının kabul edilebilmesi için, alacaklının bir zarara uğraması gerektiğini savunurlar. Nitekim bu görüşün isabetli olmadığı icra inkar tazminatında bir alt sınırın belirlenmiş olmasında görülmektedir. Zira kanun koyucu alt sınırı %20 olarak kabul etmiştir. Bu kapsamda bakıldığında tazminatın miktarı alacaklının uğramış olduğu zararı aşabilmektedir. Hatta alacaklı herhangi bir zarara uğramasa dahi icra inkar tazminatına hükmedilebilmektedir. Dolayısıyla zarar icra inkar tazminatının bir şartı olarak değerlendirilmemelidir.
  • Diğer bir görüşe göre icra inkar tazminatının şartları icra hukukuna özgü bir tazminat niteliğinde olduğudur. Borçlunun haksız şekilde alacağa itiraz etmesinin önüne geçilebilmesi maksadıyla düzenlenmiş bir yaptırım çeşididir. Genel manasıyla kabul gören ve kanaatimizce kanun koyucunun ilgili hükmü düzenlerken getirmiş olduğu gaye bu yöndedir. Zira borçlunun borcunu bilebilecek veya tayin edebilecek bir durumda olmasına rağmen borcunu inkar etmesini önlemek için getirilmiş bir gerçek anlamda tazminattan ziyade cezai müeyyide yönünün ağır bastığı bir hukuki korumadır.

Yargıtay 19.HD 05.04.2001 tarih ve 8790/2517 E. K. sayılı Kararı'na göre icra inkar tazminatının amacının: borçlunun borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olması halinde, icra takibine konu olan alacağa haksız itiraz etmesini önlemek olarak tarif edilmiştir.

Yargıtay TD 14.03.1972 tarih ve 1175/1204 E K sayılı eski tarihli bir Kararı'na göre ise : icra inkar tazminatının amacının borçlunun, borçlu olduğunu ve borcun miktarını bildiği halde borcunu inkar etmesini yani takibe itirazda bulunmasını önlemeye çalışmak olduğunu belirtmiştir.

İlgili kararlarda görülebileceği gibi tazminatın amacının ne olduğu hususunda bir istikrar sağlanmış olup farklı dairelerin farklı yıllarda vermiş olduğu kararlarda görüş birliğine gidilmiştir. Kanaatimizce de görülebileceği üzere icra inkar tazminatının kendine münhasır icra hukukuna özgü bir tazminat niteliğinde olmasına ilişkin görüşünü emsal Yargıtay kararları kanıtlar niteliktedir.

5. İtirazın İptali Davasında İcra İnkar Tazminatı

"İtirazın iptali" kenar başlıklı İİK m.67/2'ye göre, itirazın iptali davasında, itirazın haksızlığına karar verilirse borçlu, alacaklının talep etmesi kaydıyla, tarafların durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden (%20) aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminata mahkum edilir. Bu düzenlemede anılan tazminat inkar tazminatı niteliğindedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki anılan hükümde itiraz müessesesi ilamsız icraya özgü olup ilamlı icrada, takibi durduracak etkiye sahip değildir. Bu nedenle inkar tazminatı yalnızca ilamsız icraya özgü fer'i niteliktedir. Tek başına dava konusu edilemeyeceği hususu Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında da sabittir. Zira Yargıtay 19. HD 17.05.2002 tarih ve 2001/9244 E 2002/3732 K sayılı kararı "......Bu durumda, girişilen icra takibinin devamına konu olabilecek herhangi bir borç kalmadığı ve icra inkar tazminatının da tek başına dava konusu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken" denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir.

İlgili kanun hükmüne göre, itirazın iptali davasında icra inkar tazminatına hükmedilmesinin koşulları şu şekilde sayılabilir: Geçerli bir ilamsız icra takibinin bulunması, borçlunun ödeme emrine itiraz etmiş olması, süresi içerisinde itirazın iptali davası açılması, alacaklının icra inkar tazminatına ilişkin talebinin olması ve itirazın haksız olması. Borçlunun değil de, veli ve vasi veya mirasçının ya da iflas idaresinin itiraz etmiş olması halindeyse,  itirazın haksız olması yetmez; ayrıca kötü niyetli olması gerekir (İİK m.67/3).

A. İcra İnkar Tazminatının Hükmedilebilmesinin Koşulları

  • Borçlu hakkında geçerli bir ilamsız icra takibinin yapılması

Her prosodür gibi icra inkar tazminatının talep edilebilmesi için geçerli ve hukuka uygun ilamsız icra yoluyla takibin yapılmış olması gerekmektedir. Bu kapsamda ilamsız icra yolları kanunda 4 farklı şekilde düzenlenmiş olup bunlardan bir tanesi olağan takip, diğer 3 tanesi ise özel takip türleridir. İcra inkar tazminatına yalnızca konusu para olan teminat alacakları için yapılan ilamsız icra takiplerinde hükmedilmektedir. İcra Mahkemesi tarafından takip geçersiz olduğu için iptal edilirse icra inkar tazminatına hükmedilemez.

Takibin geçerli olma koşuluna ilişkin Yargıtay HGK 10.04.2002 tarih ve 9-211/269 E K sayılı kararı şu şekildedir: "...Bilindiği üzere, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için ortada geçerli bir icra takibinin bulunması gerekir. Somut olayda geçerli bir icra takibi bulunmadığına, açılan dava İİK'nun 6. Maddesi anlamında itirazın iptali davası olmayıp, alacak davası olduğuna göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmaması gerekir."

  • Borçlunun ödeme emrine süresi içerisinde itiraz etmiş olması

Kendisi hakkında ilamsız icra takibi yapılan borçlu, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde takibe itiraz edebilir. İtirazın icra müdürlüğüne yapılması gerekmektedir. Süresi içerisinde yapılan geçerli borca ve/veya yetkiye ilişkin itiraz ile icra takibi durur. Bu konu Yargıtay 12. HD.'nin 05.03.1990 tarih ve 9023/2056 E. K. sayılı kararı ile karara bağlanmıştır.

Alacaklının icra dosyasının takibini sağlaması bir diğer ifadeyle duran takibe devam edebilmesi için süresi içerisinde itirazın iptali davası ve/veya itirazın kaldırılmasını talep etmesi gerekmektedir. Alacaklı şayet geçerli olan bir itiraz varsa bu yollara başvurabilmektedir. Geçersiz olan itirazın bulunması durumunda ise alacaklının bu davaları açarak icra inkar tazminatı talebinde bulunmasında hukuki yararı olmadığından dava hukuki yarar yokluğundan reddedilecektir.

  • Süresi içerisinde itirazın iptali ve/veya itirazın kaldırılması talepleriyle mahkemeye başvurulmuş olması

İtirazın alacaklıya tebliği tarihinden 6 ay içerisinde itirazın kaldırılması talebinde bulunması veya yine bu tarihten itibaren bir sene içerisinde itirazın iptali davasının açılması gerekmektedir. Bu davaların süresi içerisinde görevli ve yetkili mahkemelerde açılması gerekmektedir.

  • İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesinin Talep Edilmiş Olması

Hukuk Muhakemeleri Kanun'unda da açıkça belirtildiği üzere hakim, tarafların iddia ve talepleriyle bağlıdır. Bu sebepledir ki hakim, tarafların talep ettiklerinin dışında fazlasına ilişkin hüküm verememektedir. İşbu makale konusunu oluşturan İcra İnkar Tazminatında da durum aynı şekildedir. Alacaklının tazminatı talep etmediği bir durumda hakimin re'sen borca itirazı haksız bularak tazminata mahkum etmesi mümkün değildir.

Nitekim Yargıtay kararlarında da alacaklının talep şartı üzerinde durularak kararlar verilmiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas No. 2016/11022 Karar No. 2019/21869 Tarihi 09/12/2019 sayılı kararında da ; "...İtirazın iptali davasında borçlunun haksızlığına karar verilmesi halinde ve alacaklının talep etmiş olması şartıyla, borç miktarının Yasada gösterilen orandan az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilir...."

  • Borçlunun İtirazının Haksızlığına Karar Verilmesi

Öncelikle ifade etmek gerekir ki borçlunun itirazının iptal edildiği, yani davacının davasının kabulüne karar vermiş olduğu her durumda icra inkar tazminatına hükmedilmez. Bir diğer anlatımla itirazın iptaline karar verilmesi borçlunun itirazının haksız olduğu anlamına gelmemektedir. Hakimin, işbu tazminata hükmedebilmesi için borçlunun itirazının haksız olduğuna karar vermesi gerekmektedir. Haksızlık ibaresinden ne anlaşılabileceği ise Yargıtay kararlarıyla şekillenmiştir.

Nitekim haksızlıkta göz önüne alınan asıl kriter söz konusu iddia edilen alacağın likit bir alacak olup olmadığı hususudur. Alacak likit ise yapılan itiraz haksız olmakla beraber, likit olmayan bir alacak ise haksızlık niteliğine haiz değildir. Burada özellikle üzerinde durulması gereken yer ; borçlunun alacak miktarını bilebilecek, belirleyebilecek veyahut tespit edebilecek durumda olması durumunda alacağın likit olması hususudur. Keza yerleşmiş Yargıtay içtihatları da bu doğrultudadır.

Zira Yargıtay 4. HD E.2015/10762, K. 2016/11555 T.24.11.2016 sayılı kararında likit alacağın ne olduğu açıklanmış olup şu şekildedir: "...Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin öngörülebilir olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez..."

Borçlunun borcu ile alakalı yapılan tüm itirazlarda icra inkar tazminatına mahkum edilmesi diğer şartları da taşıyorsa mümkündür ancak yetkiye ilişkin itirazlarda böyle bir genelleme yapılması mümkün değildir. Zira yetkiye ilişkin itiraz ile alakalı emsal Yargıtay Kararı şu şekildedir:

Yargıtay 12.HD. 22.3.1991 tarih ve 10896/3869 E K sayılı kararında da yetki itirazına ilişkin inceleme yapılmıştır :  "İİK'nun itirazın incelenmesi ile ilgili 169a maddesinin 6. fıkrasının uygulanması, itirazın bu maddenin 1. fıkrasında sayılı konularla ilgili olmasına bağlıdır. İİK'nun 168. maddesinin 1. fıkrasının beşinci bendinde yazılı olan yetki itirazı sözü edilen fıkra kapsamına girmediğinden bu itirazın kabulü veya reddi halinde tazminata hükmedilmesi mümkün değildir." demek suretiyle bu hususa işaret etmektedir.

Likit alacakların ne olup olmadığı, borçlunun borcunu belirleyip belirleyemeyeceği de Yargıtay kararlarıyla şekillenmiştir. Buna göre davalının ticari defterinde kayıtlı alacak, faturadan kaynaklanan alacak, cari hesap alacağı, banka kredi sözleşmesinden doğan alacaklar vb. gibi alacaklar Likit kabul edilirken; ecrimisil tazminatı,  iş kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat vb. gibi alacaklar ise likit alacak olarak kabul edilmemektedir.

Yargıtay 19. HD 26.05.2006 tarih ve 870/5661 E K sayılı kararına göre : ".... Davacı vekilinin temyizi, icra inkar tazminatı taleplerinin reddedilmiş olmasının isabetsiz olduğu yönüne ilişkindir. Banka kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak likit (belirlenebilir, bilinebilir) nitelikte olduğundan İİK'nun 67. Maddesi uyarınca hükmedilen miktar üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken bu yöndeki talebin reddi doğru görülmemiştir"

Yargıtay 11 HD 04.05.1998 tarih ve 1592/3010 E K sayılı kararında ise haksız fiile ilişkin tazminat davalarında likit alacak niteliğine haiz olmadığına ilişkin karar vermiştir.: "... Ancak, davacı sigorta tarafından açılan bu dava, TTK'nun 1301. maddesine dayalı bir rücu davasıdır. Bu davalarda halefiyet, davalı tarafın hukuki durumunu ağırlaştıramaz. Sigorta ettiren kişinin davalıdan talep edebileceği miktar, bir tazminat davası konusudur. Tazminat davalarında hükmedilecek tazminat miktarı hâkimin takdir hakkını da ilgilendirdiğinden bu tür alacaklar icra inkâr tazminatının şartı olan likit niteliğini taşımadığından, icra takibine karşı yapılan itirazın iptali davasında davalı borçlu aleyhine inkâr tazminatına hükmedilmemesi gerekirken..."

Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki her somut olayda likit alacak kavramına ilişkin değerlendirme yapılması yeterli gelmemektedir. Dolayısıyla dürüstlük kuralını göz önüne alarak hakimin borca itiraz tarihini de baz alarak incelemesi gerekmektedir. Makul, yaptığı şeyin sonucunu idrak edip bilebilen, orta zekalı bir kimsenin davranış hareketlerinin kriter olarak kullanılarak hakkaniyete ve vicdana uygun bir şekilde inceleme yapılarak borca itiraz tarihinde, itirazın haksızlığının hakim tarafından tespit edilmesi ve buna göre tazminata hükmedilip hükmedilmeyeceğinin tespit edilmesi hakkaniyete uygun olacaktır.

SONUÇ

İcra inkar tazminatı; icra hukukunun etkinliğinin devamının sağlanması, borçlu tarafından borçlu olduğu miktarı tayin edebileceği, bilebileceği veyahut belirleyebileceği miktarlar için mahkemelerin iş yoğunluğunun artmaması, en makul ve en kısa sürede borçluyu dürüstlük kuralı çerçevesinde doğru ve makul bir davranışta bulunma yükümlüğü hususunda zorlayarak haksız inkar olgusunun gerçekleşmesinin önüne geçilebilmesi maksadıyla getirilmiş bir hukuki mekanizmadır.

Ülkenin ekonomik, sosyolojik, kültürel ve tarihi gelişimi göz önüne alınarak icra inkar tazminatının asgari oranı belirlenmekte olup işbu tazminat için alacaklının zarara uğraması koşulu bulunmamaktadır. İşbu husus ise icra inkar tazminatının hukuk sistemimizde düzenlenmiş bulunan diğer tazminatlardan, cezai şartlardan farklı olduğunu kanıtlar nitelikte olduğundan kendine münhasırdır.

İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun haksız inkarı, alacaklının talebi, hakimin ise haksızlığa kanaat getirmesi gerektiği göz önüne alındığında, genelleme yapılamayacak her somut olayda ayrı değerlendirme yapılması gereken Türk hukuk sistemine özgü bir mekanizma olduğu anlaşılacaktır. Zira fer'i niteliğe haiz olan bu tazminatın koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda titizlikle inceleme yapılması gerekmektedir.

Kanaatimizce, icra inkar tazminatına borçlunun mahkum edilmesi caydırıcı bir etkiye haiz olup haksız yere inkarın yaşanmaması için etkili bir mekanizmadır. Borçlunun borcunun dışında ayrıca bir de tazminata mahkum edilme ihtimalinin tercih edilmeyen bir yol olacağı aşikardır. İşbu sebeptendir ki incelemeye konu icra inkar tazminatı hukuki mekanizma olarak son derece önemli ve işlevsel bir etkiye haizdir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.