Sigorta hukukunda ibra ve ibra sözleşmesinin geçerlilik koşulları ve sonuçları aşağıda irdelenmiştir.

I. İbra Kavramı

Sigortacılık Kanunu kapsamında "ibraname" olarak adlandırılan İbra Sözleşmesi, aslında bir BorçlarHhukuku müessesini göstermektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu' nun ("TBK") 132. maddesi uyarınca ibra kavramı, "Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırabilir." şeklinde tanımlanmıştır.

İbra, borcu tamamen veya kısmen sona erdiren hallerden biri olup bir edimi yerine getirme yükümlülüğünü hukuken ortadan kaldırır. Aynı zamanda, borçlunun borcunu ortadan kaldırdığı gibi alacaklının alacak hakkını da sona erdirir.

Bununla birlikte, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu' nun "Sorumluluğa İlişkin Anlaşmalar" başlıklı 111.  maddesi uyarınca, KTK' da öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersiz kabul edilmiştir. Bu bağlamda, ilerde muaccel olacak bir alacakla ilgili olarak İbra Sözleşmesi düzenlenmesi kesin hükümsüz nitelikte olacaktır.

Anılan maddenin ikinci fıkrasında, "Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir" düzenlemesi ile iki yolluk hak düşürücü süre içinde iptal edilmeyen ibra sözleşmelerinin geçerliliklerini koruyacakları düzenlenmiştir.

II. Sigorta Şirketleri Tarafından İmzalatılan İbranamelerin Hukuksal Niteliği

İbra Sözleşmesi'nin uygulamada;  ibra belgesi, ibra senedi, ibra sözleşmesi gibi çeşitli adlarla düzenlenmekte ancak içerik olarak bazen başka bir sözleşme, feragat, menfi borç ikrarı veya bir ödeme makbuzu niteliği taşıdığı görülmektedir.

Doktrindeki bir görüşe göre, sigorta şirketleri tarafından düzenlenen İbra Sözleşmeleri değerlendirilirken "ibranamenim dar yorumu ilkesi" uygulanması gerekmektedir. Buna göre, İbra Sözleşmesi adı altında sigorta şirketleri tarafından imzalatılan belge, yalnızca ödenenle sınırlı bir "makbuz" hükmündedir. Bu görüş Yargıtay'ın bazı kararlarında da benimsenmekte olup "Yasa'daki düzenleme gereğince, davalı tarafından sunulan ibra belgesinin davalının hukuki sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmayacağı, ancak bu belge ile bir ödeme yapılmışsa "makbuz" niteliğinde sayılacağı kabul edilmeli" denilmektedir.

Sigorta hukukunda, sigorta şirketi, belirli bir riskin gerçekleşmesi durumunda sigortalıya veya lehtara belli bir ücret ödeme taahhüdünde bulunur. Bu sözleşmenin unsurlarından olan risk gerçekleştiğinde, sigortacının borcu muaccel hale gelir.

Uygulamada sigorta şirketleri bu borcu yerine getirdiklerini ispatlamak amacıyla ödeme yaptıkları zarar görene geniş kapsamlı İbra Sözleşmeleri imzalatmaktadırlar.

Ancak sigorta firmaları tarafından imzalattırılan ibranameler, sigorta güvencesi ve içerdiği miktar ile sınırlı olarak geçerlidir. İşbu İbra Sözleşmeleri zarar görenin, işleten ve sürücüden bakiye zararını isteme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Sigorta şirketi tarafından düzenlenen İbra Sözleşmelerindeki irade açıklamaları, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden, ancak sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere sonuç doğurur. Sigorta şirketi tarafından ödeme alan zarar gören tarafından imzalanan İbra Sözleşmesi, zararın kalan bölümünün işletenden ve sürücüden isteme hakkını ortadan kaldırmaz. İbra Sözleşmesi ile zarar görenin, muaccel veya gelecekte doğacak alacakları bakımından tüm sorumlulardan zararının tazminini isteme hakkından feragat etmiş olacağı düşüncesi yanlış olmakla birlikte, buna ilişkin kayıtların geçerliliği yoktur.

Yargıtay da yerleşik içtihatlarında, zarar gören alacaklının ibra ile gerçek amacının, sigorta şirketi nezdindeki alacağından feragat etmek olduğunu, sigorta limiti kadar tazminat alırken imzaladığı ibraname ile zararının kalan bölümünden feragat ettiğini sigorta şirketine karşı açıklaması hayatın olağan akışına uygun olmayacağı gibi, bu yolda bir irade açıklamasının da kabul edilemeyeceğini, bu nedenle zarar görenin sigorta limiti dışında kalan zararlarını sorumlu işletenden ve sürücüden talep edebileceğini vurgulamaktadır.

T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2004/11-359 E., 2004/366 K., 16.06.2004 Tarih:

"Müteselsil borç, sözleşme veya kanun gereği birden fazla borçlunun alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu, diğer bir deyişle alacaklının edayı her müteselsil borçludan talep edebildiği ve edanın tamamen yerine getirilmesine kadar bütün borçluların sorumluluğunun devam ettiği, borçlulardan birinin borcu ödemesi halinde diğerlerinin de borçtan kurtulduğu borç ilişkisine denir. Borçlar Kanunu 141 ve devamına göre müteselsil borçta alacaklının hakkı birden çok borçluya karşı tek bir alacaktan ibaret olmayıp, borçluların herbirine karşı ayrı ayrı yönelen ve birbiriyle yarışan birden çok alacaktan ibarettir. Alacaklı her alacak üzerinde ( temlik veya borcun ibrası yoluyla ) ayrı ayrı tasarrufta bulunabileceği gibi alacaklı tarafından yapılan ihtar da sadece ihtar yapılan borçlu açısından sonuç doğurur. Alacaklı borçluların her birinden borcun tamamının ödenmesini isteyebilir ancak borçlulardan biri tarafından yapılan ödeme borcu sona erdirir. ( Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 8. Baskı sh. 1152 vd; Andreas van Tuhr Borçlar Hukuku sh.785 vd, ). İbra, borcun sona ermesini sağlayan özel bir sona erme sebebi olup, borç ilişkisini değil, sadece münferit borcu sona erdirir. İbrada borç ilişkisinin taraflarının hukuki bir ilişki içerisine girdiği görülmektedir. Buna göre, borç kendiliğinden sona ermemekte, borcun sona ermesi için, tarafların bunu sağlayacak bir başka işlemi yapmaları gerekmektedir. Bu hukuki işlem, sona erecek borcun taraflarının borcun sona ermesi konusunda yaptıkları bir sözleşmedir.

Bu nedenle, borcun sona ermemesi üzerinde borç ilişkisinin taraflarının anlaşmış olmaları gerekir. ( Yard. Doç. Dr. K. Nuri Turanboy İbra Sözleşmesi Ankara 1998 sh. 26 ) Müteselsil borçlarda alacaklının borçlulardan biri ile ibra sözleşmesi yapması halinde diğer borçluların borcu kural olarak devam eder ancak bazı istisnai hallerde durumun özelliği veya borcun niteliği diğer borçluların da borçtan kurtulmalarını gerektirebilir. ( BK. mad.145/ II ) Alacaklının borçlulardan birini borçtan ibra etmesi veya süre vermesi ilke olarak subjektif etki yapar, yani sadece ibra edilen veya süre verilen borçlu hakkında sonuç doğurur. Diğer borçlular bundan yararlanamaz. Ancak, bazen bütün müteselsil borçluların ibradan yararlanması da mümkündür. Özellikle alacaklının ibra veya süre verme sözleşmesinde bunu açıkca belirtilmesi veya borç senedini iade etmesi yada bütün borcun tahsil edildiğine dair makbuz vermesi halinde durum böyledir. ( Eren, sh. 1165; Von Tuhr/Escher, sh, 310 ). O halde ibra sözleşmesinin müteselsil borçlulardan biri ile yapılması halinde ibra edilen miktarın diğer alacaklılar için de geçerli olması, bu hususun, ibra sözleşmesinden anlaşılmasına bağlıdır. Aksi halde diğer müteselsil borçlular borcun tamamından sorumlu olacaktır. Ancak ibra sözleşmesi borçlular arasındaki iç ilişkiyi etkilemez yani ifada bulunmuş olan borçlu ibra edilerek borçtan kurtulan diğer borçluya rücu edebilir. Federal mahkemenin de bu yönde kararları bulunmaktadır. ( BGE, 33 II 140; BGE 34 II 499 )Somut olayda davacı sigortacı, sigortalısını 464.837.334 TL. ödediğini ileri sürerek bu miktarı rücuan talep etse de yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda gerçek zararın 224.000.000 TL.olduğu bildirilmiş olup, davalılardan trafik sigortacısı olan G. Sigorta Şirketi tarafından davadan sonra 226.398.000 TL. ödenmiş, davacı tarafından ibra edilmiştir. Ödenen miktar yönünden diğer davalılar da borçtan kurtulmuş olmakla birlikte, ( borcun ferileri yönünden ) hasar miktarı dışındaki borçtan, sadece ibra edilen davalı güven Sigorta kurtulmuş olup diğer müteselsil borçlular ibranamede bir açıklık olmadığından yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği gibi ibranameden faydalanıp borcun-ferilerinden kurtulamazlar."

T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2001/10132 E., 2002/2467 K., 18.03.2002 Tarih:

"Davacının, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibraname ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, sigorta haddi dışında kalan zararını, zarar verenlerden isteyebilir. Sigorta şirketine verilen ibranamedeki irade açıklaması, hem sigortacı hem de tazminat borçlusu yönünden ancak sigorta kapsamı ile sınırlı olmak üzere sonuç doğurur. Sigorta haddini aşan tutar için ise, herhangi hukuksal bir sonuç doğurması söz konusu olamaz. Zira ibra iradesi yöneltilmiş olan sigorta şirketi, tazminat alacaklısı davacıya karşı poliçede yazılı miktardan daha fazla ödeme borcu altında olmadığından, fazlaya ilişkin ibra gereksiz bir işlemdir. Davacının gerçek amacı, sigorta şirketini ibra etmek olduğundan, sigorta haddine kadar para alırken verdiği ibraname ile zararın geri kalan bölümünden vazgeçtiği sonucu çıkarılamaz. Bu nedenle, sigorta haddi dışında kalan zararını, zarar verenlerden isteyebilir. Yani, trafik sigortacısının ödediği kısmı aşan zararını, zarar verenlerden istemesi mümkündür."

Bununla birlikte değerlendirme yapılırken; ibranamenin hangi zarar kalemi için düzenlendiği de dikkate alınmalıdır. Başka bir anlatımla belirli bir zarar kalemi için düzenlenen ibranamelerin, başka zarar kalemleri için açılan davalarda geçerli sayılmaması gerekmektedir. Örneğin yalnızca maddi tazminat ödemesi için düzenlenen ibraname manevi tazminatı kapsamayacak olup, zarar gören manevi tazminat talebini yöneltebilecektir. Başka bir örnekle açıklamak gerekirse, tedavi giderleri için düzenlenen ibraname, sonradan ortaya çıkan kalıcı sakatlığı kapsamayacak olup, ibranamede manevi tazminat taleplerinin tazmin edildiği yazılı olsa bile sonradan ortaya çıkan kalıcı sakatlık için ayrıca manevi tazminat istenebilecektir.

T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 2014/25196 E., 2017/7222 K., 05.07.2017 Tarih:

"Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasında "işbu kaza ile ilgili olarak ileriye yönelik herhangi bir dava ikame etmeyeceğimizi gayrı kabili rücu kabul, beyan ve ikrar ederim." şeklinde ibraname düzenlenmiş ise de, ibranamede davacılara manevi tazminata yönelik ödeme yapıldığına dair açıklık olmadığı ve ibraname manevi tazminatı kapsamadığı halde mahkemece ibraname doğrultusunda davacıların manevi tazminat talebinin reddi doğru görülmemiş, hakkaniyete uygun manevi tazminata karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir."

III. Tazminat Miktarına İlişkin Olup da Yetersiz Veya Fahiş  Olduğu Açıkça Belli Olan Anlaşmalar Veya Uzlaşmaların İptali

Zarar gören, sigorta şirketi tarafından eksik ödeme yapıldığını düşünüyor ise aldığı ödemeye ilişkin imzaladığı ibra sözleşmesinin iptalini isteyebilmektedir.

Zarar gören tazminat alacaklısının, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu' nun 111/2. maddesinden yararlanmak için ibra sözleşmesinin iptalini ayrıca ve açıkça istemesine gerek yoktur. Dava süreci devam ederken bu husus ileri sürülebileceği gibi, düzenlendiği tarihten itibaren iki yıl içinde ibra sözleşmesinin hüküm ve koşullarının kabul edilmediğine dair bir irade açıklaması da yeterli olmaktadır. Kanunda öngörülün iki yıllık süre hak düşürücü nitelikte olup, anlaşma veya uzlaşmanın yapıldığı günden itibaren işlemeye başlamaktadır.

Zarar gören tazminat alacaklısının, KTK' nın 111/2.  maddesine dayanarak "yetersiz" bulduğu ödeme ilişkin imzaladığı ibra sözleşmesinin iptali talebinde bulunabilmesi için, tek başına bir "iptal davası" açmasına gerek yoktur. Çünkü mahkeme tarafından ibra sözleşmesinin iptaline karar verildikten sonra zarar görenin, ikinci bir dava açması ve hak kazandığı tazminatın kalan kısmını hüküm altına aldırması gerekecektir.

Dolayısıyla doğrudan tazminat davası açılması ve dava dilekçesinde alınan ödemenin yetersiz olduğuna dair bir irade açıklaması ve anlaşmanın iptalinin istenmesi yeterli olacaktır.

Ayrıca eğer tazminat davası açılırken ibra sözleşmesinin iptali istenmemiş ve davalı taraf ibra sözleşmesini ve dava açılmadan önce ödediği miktarı ileri sürerek davanın reddini istemiş ise o zaman zarar gören davacı ödenen miktarın yetersizliğini def'i olarak ileri sürebilecek ve iptalini isteyebilecektir. Yargıtay'ın bu konuda yerleşmiş içtihatlarına göre, anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak iki yıl içinde zarar gören tarafından bir davanın açılmış olması, davacının anlaşma ile bağlı kalmak istemediğinin kabulünü gerektirdiği yönündedir.

Yargıtay'ın kökleşmiş içtihatlarına göre, sigorta şirketlerinin, işletenin, sürücünün ve tüm zarar sorumlularının davadan önce ödedikleri tazminat tutarlarının yetersiz olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekmektedir. Şöyle ki, zarar görene yetersizlik iddiası ile iptal hakkı tanınmış olup, iptal sebebi olarak objektif bir unsur olarak da bu yetersizliğin veya fahişliğin açıkça belli olması gerekmektedir.

Bu nedenle, sigorta şirketi tarafından ödenen tutar ile zarar görenin uğradığı zarar arasında orantısızlık olması halinde, bu durumun objektif verilere dayanılarak incelenmesi gerekmektedir.

T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2003/2275 E., 2003/8707 K., 02.10.2003 Tarih:

"Sigortadan alınan paranın yetersiz olup olmadığının, maddi zararın miktarı, niteliği, kusur oranlarına göre bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, ibranameye dayanılarak reddedilmesi doğru değildir. Davacı, sigorta şirketinden bir miktar para alarak davalının poliçeden doğan sorumluluğunu ibra etmişse de, daha sonra açtığı davada, kazadan doğan maddi zararının fazla olduğunu ileri sürerek bunun tazminini istemiştir. Mahkeme, davacının delilleri toplanarak kazadan dolayı uğradığı maddi zararın miktarı, niteliği ve kusur oranlarına göre ibraname karşılığı alınan bedelin KTK.'nun 111/2.maddesi uyarınca yetersiz veya fahiş olup olmadığının bilirkişi incelemesi de yaptırılarak belirlenmesi gerekirken, geçerliği araştırılmadan ibranameye dayalı olarak davacının maddi tazminat isteminin reddi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir."

Bununla birlikte, zarar görenin uğradığı gerçek zararın tespiti için yapılan inceleme sonucunda ibra edilmiş olan miktardan daha fazla bir miktarın sigorta şirketi tarafından ödenmesi gerekiyorsa, ibra sözleşmesinin iptali gerekmemektedir. Ödenen miktar ile ödenmesi gereken gerçek miktar arasında fark olduğu tespit edildiği takdirde ibra edilmiş miktar, toplam alacaktan düşülerek bakiye hesabı yapılması gerekmektedir. Kaldı ki, sigorta şirketi dava açılması ihtirazi kayıt niteliğinde olduğundan, faiz ve yargılama giderlerinden de sorumluluğu devam etmektedir. Bu durumda, ibra ile fer'i haklar düşmeyecektir. 1

Yargıtay' ın bazı kararlarında ise, zarar görenin ilk ödeme sırasında ödemeyi kayıtsız şartsız ibra etmiş olması durumunda, uğramış olduğu zarar daha fazla olsa dahi, sigortacıdan bu zararın karşılanmasını talep edemeyeceğini belirtmiştir.2

T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 2016/14093E., 2017/6940 K.,19.06.2017 Tarih:

"...BK'nin 28. maddesine de dayanılmadığı hususu da dikkate alınarak mutabakatname gereği yapılan 39.000,00 TL'lik ödeme kabul edilirken davacı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülüp sürülmediğinin araştırılarak ihtirazi kayıt ileri sürülmediyse davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir."

Öyle ki yine aynı Yargıtay kararında geçtiği üzere: ""Tazminat miktarına dair olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir" hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi madde, ibranamenin iptali için zarar görene yetersizlik, zarar verene de fahişlik iddiası ile iptal hakkı tanımış, iptal sebebi olarak da objektif bir unsur olarak bu yetersizliğin veya fahişliğin açıkça belli olması halini kabul etmiştir."

Bununla birlikte, konuya ilişkin Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde verilmiş hakem kararları da mevcuttur;

06.03.2019 Tarih ve K-2019/19304 Sayılı Hakem Kararı

"Somut olayda, başvuranın davalı ile imzaladığı "Taahhütname ve İbraname"de fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayıt ileri sürmediği, 54.000.-TL'lik rayiç değerde mutabık kaldığı anlaşılmaktadır. Davada başvuran KTK'nun 111. Maddesine dayanmakta olup, açıkça TBK 28. Maddesine de dayanılmamıştır. Bu halde, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin emsal kararına iştirakle, başvuranın bakiye tazminat talep edemeyeceği kabul edilmiş ve başvuranın talebinin reddine karar verilmiştir"

Zarar görenin sigorta şirketini değil, kendisini zarar uğratan kişiyi ibra etmiş olması varsayımında zarar gören, sigorta tazminatını aldığı halde sigorta şirketinin üçüncü kişiye rücu etme hakkının önünü kestiği için sigorta şirketini zarara sokmuş olur. Bu durumda, zarar gören, sigorta şirketine karşı sorumlu olur.3

Görüldüğü üzere, sigorta hukukunda var olan ibra kavramı, borçlar hukukundaki ibra kavramından oldukça uzaktır. Sigorta hukuku nezdinde ibra sözleşmeleri, borcun ödenmiş olduğuna dair bir kanıt olarak nitelendirilmekte olup, borçlunun borçtan kurtarılması gibi bir etkisi söz konusu değildir. Aksine edimin gerçekten ifa edilmiş olması aranmaktadır.

IV. Sonuç ve Kanaat

Modern sözleşmeler hukukunun en önemli prensiplerinden biri sözleşme özgürlüğüdür. Kişiler hukuk düzeninin sınırları içinde, irade beyanlarıyla istedikleri hukuki sonuçları meydana getirebilme özgürlüğüne sahiptir. Ancak yukarıda detaylı bir şekilde açıkladığımız üzere Yargıtay yerleşik içtihatlarında, sigorta hukukundaki sigortalıyı koruma ilkesinden çıkan ibranamenin dar yorumu ilkesini benimseyerek, ibra müessesinin amacına aykırı bir kanaat oluşturmuştur. Sigorta hukuku kapsamında ibraya ilişkin hükümlerin eksikliği, çözümlenmesi gereken oldukça fazla sayıda sorunu ve tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle ibra kavramının hukuki niteliği, ibranın sonuçları, hukuk güvenliği ve taraf menfaatlerinin korunması açısından çözüme kavuşturulması gereken temel sorunlardır. Uygulamada ibra ile birlikte farklı birçok kavram kullanılması, bu konuda yanlış anlamalara ve karışıklığa sebebiyet verecek niteliktedir.

Sigorta hukuku nezdinde ibra sözleşmesinin geçerlilik koşullarının ve hukuki sonuçlarının belirli olmaması, hukuki belirsizliğe neden olmaktadır. Hukuki güvenliğin sağlanması ve böylece ibra müessesinin amacına uygun bir şekilde etkin kılınması için; özel olarak ibra hususunun kanuni düzenlemeye konu olmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Bununla birlikte, zarar gören ve sigorta şirketi arasında düzenlenen ibra sözleşmesinin kapsamı ve ibraya bağlanan hukuki sonuçların tespiti hukuk güvenliğinin sağlanması açısından önemlidir. Meydana gelen zarardan işleten, sürücü, sigortacı, yaya gibi birden çok kişinin sorumluluğu söz konusu olabilir. Karayolları Trafik Kanunu' nun 88. maddesinde aynı zarardan sorumlu olan kişilerin müteselsilen sorumlu olacakları kabul edilmiştir. Bu durumda müteselsil borçlulukta ibra sözleşmesinin nasıl hüküm doğuracağı tartışma konusudur. Değerlendirme yapılırken öncelikli olarak alacaklının, sigorta şirketini ibra ederken diğer müteselsil borçluların akıbeti hakkında bir beyanda bulunup bulunmadığına bakılarak; diğer müteselsil borçluları da ibra ettiğini açıkça belirtmiş olması halinde alacaklının açık iradesine göre hareket edilmesi gerekmekle birlikte böyle bir beyan yoksa ibranın objektif etkisi ve sübjektif etkisi olmak üzere iki farklı görüşe göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. Kanaatimizce ibranın objektif etkisi görüşüne göre, ibra edilen miktarda borç mutalebe edilemez hale gelmektedir.

KAYNAKÇA

  1. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2001/10132, K. 2002/2467, T. 18.03.2002
  2. T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E. 2014/25196, K. 2017/7222, T. 05.07.2017
  3. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2003/2275, K. 2003/8707, T. 02.10.2003
  4. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2003/207, K. 2003/5795, T. 02.06.2003
  5. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2005/13374, K. 2007/217, T. 15.01.2007
  6. T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E. 2016/14093, K. 2017/6940, T. 19.06.2017
  7. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2002/198, K. 2002/3008, T. 02.04.2002
  8. Durmuş ÖZCAN & Uğur OCAK, Öğreti ve Uygulamada İbra Sözleşmesi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016-3
  9. Prof. Dr. O. Gökhan ANTALYA, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019-11

Footnotes

1. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2003/207, K. 2003/5795, T. 02.06.2003

2. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2005/13374, K. 2007/217, T. 15.01.2007

3. T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2002/198, K. 2002/3008, T. 02.04.2002

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.