ARTICLE
23 January 2024

Nemo Auditur Prensibine Dair Güncel Kararların Değerlendirilmesi

P
Paksoy

Contributor

Paksoy logo
Paksoy is an independent full-service law firm in Istanbul renowned for its expertise in international legal matters, providing legal services in cross-border transactions and dispute resolution work. With over 60 lawyers, 10 partners we are able to provide a wide range of services to our clients from around the world across the sectors and industries, from healthcare, energy and natural resources to infrastructure, construction, real estate, financial services, technology, media, telecoms. Paksoy provides legal services and specialist input (e.g., antitrust, tax, compliance, employment) to domestic and global clients, financial institutions, private and public companies, foreign investors and private equity funds.
Medeni hukukumuzun en temel ve kapsayıcı prensiplerinden birisi dürüstlük kuralıdır. Türk Medeni Kanununun 2. maddesi, bugün belki de en sıklıkla -yerinde...
Turkey Litigation, Mediation & Arbitration
To print this article, all you need is to be registered or login on Mondaq.com.

Medeni hukukumuzun en temel ve kapsayıcı prensiplerinden birisi dürüstlük kuralıdır. Türk Medeni Kanununun 2. maddesi, bugün belki de en sıklıkla -yerinde veya yerinde olmayarak- kullanılan, atıf yapılan hukuk kurallarından birisidir. Buna göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Dürüstlük kuralına aykırılığın yaptırımı, yani bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının neticesi ise, bu durumun hukuk düzeninde korunmamasıdır.

Hakkın kötüye kullanılması hallerinden birisi, başlıkta ifade ettiğimiz üzere, oldukça eski ancak halen geçerli evrensel bir hukuk ilkesine dayanmaktadır: Nemo auditur propriam turpitudinem allegans. Kısaca nemo auditur olarak belirteceğimiz bu ilke, kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanarak kendi lehine sonuç çıkaramayacağı ve neticeten talepte bulunamayacağını ifade etmektedir. Nemo auditur ilkesi, aynı zamanda kimsenin kendi kusurlu davranışına dayanarak hak edinemeyeceği şeklinde de anlaşılmaktadır. Özü itibarıyla bu ilke, “clean hands” doktrini olarak adlandırılan ve “hak arayan kimsenin ellerinin pak olması gerektiği” şeklinde tercüme edilebilecek ilkeyle de bağdaştırılmaktadır. Bu temel hukuk ilkesi, çeşitli ülkelerin ulusal hukuklarında yer aldığı gibi uluslararası kamu hukukunun da üzerinde durulan ve uygulanan bir kuralı niteliğindedir.

Doktrinde nemo auditur prensibinin uygulanabileceği bir örnek olarak bir kimsenin, karşı tarafa borcunu mutlaka ifa edeceğini vadetmesi veya karşı tarafı oyalaması sebebiyle zamanaşımı süresinin geçmesi ve akabinde açılan davada da vadeden veya oyalayan tarafın zamanaşımı savunmasında bulunması verilmektedir. Buna göre zamanaşımı savunmasını ileri süren taraf, kendi ahlaka aykırı davranışı veya kusuru sebebiyle zamanaşımı süresinin dolmasına sebep olmuştur. Bu sebeple zamanaşımı savunması kabul edilemez.

Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına Yargıtay içtihadında sıklıkla atıfta bulunulmaktadır. Bir uyuşmazlığın yalnızca dürüstlük kuralı, hakkın kötüye kullanılması yasağı veya nemo auditur gibi hukukun genel ilkeleriyle çözülmesi mümkündür ve fakat istisnaidir. Yargıtay'ın da içtihat ettiği üzere “Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK'nın 2. Maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanunun korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktır.” [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/2566 K. 2018/85 T. 24.01.2018]

Hakime tanınan bu özel ve istisnai durumların önceden tespit edilmesi ve sınırlı şekilde belirlenebilmesi çok güçtür. Zira Yargıtay'ın doktrine atfen ifade ettiği gibi, “dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülerek, düzenlenmesindeki imkansızlık sonucu oluşturulmuş kurallardır”. [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/2566 K. 2018/85 T. 24.01.2018]. Bu sebeple her somut olayın özel koşulları ele alınarak bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Şirketler hukukuna ilişkin kararlarda da nemo auditur ilkesi açıkça tartışılmıştır. Zira iptal, butlan veya yokluk talepli davalarda, hak düşürücü sürenin geçmesi veya uzun bir süre sessiz kalınması sebebiyle itiraz hakkının kaybedildiği şeklinde savunmalara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip savunmaların yapıldığı bir uyuşmazlıkta, genel kurul ve son olarak sermaye artışına ilişkin kararlarda %40 oranındaki pay sahibi ortağın imzalarının taklit edildiği ve pay oranının %0,1'e düşürüldüğü iddia edilmiştir. Davalılar, davacı pay sahibinin üzerinden 17 sene süre geçtikten sonra dava açtığını ve uzun süre sessiz kalması sebebiyle hakkını yitirdiğini ve dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesinin davayı kısmen kabul etmesi üzerine karar temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi çoğunluğu, davacının uzun yıllar sonra itirazda bulunarak dava açmasının ve ilgili kararların alındığı dönemde yurtdışında olup olmadığının değerlendirilmesi için kararın bozulmasına karar vermiştir.

Karşı görüşte olan azınlık ise, bozma sebebini yerinde bulmakla birlikte bu hususun derece mahkemesince zaten değerlendirildiğini ifade etmiştir. Azınlık, nemo auditur ilkesini açık bir şekilde ifade etmiş olup davalıların dürüstlük kuralıyla bağlantılı iddialarının kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir: “Kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermeyen, kendisi dürüstlük kuralına uymayan kişiler, başkalarının dürüstlüğe aykırı bu davranışa karşı sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığını ileri süremezler. […] Kanun, dürüstlük kuralına aykırı tutum ve davranışı himaye etmez. Öte yandan, hukukun genel ilkelerinden biri de “Hiç kimse kendi kusuruna dayanarak başkalarından hak talep edemez” (Kimse kendi kanunsuzluğundan faydalanamaz/Nemo auditur propriam turpitudinem allegans) ilkesidir.” [Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2016/6325 K. 2017/6651 T. 28.11.2017; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2018/1328 K. 2019/6943 T. 07.11.2019]. Nihayet, diğer ortakların işbirliği içerisinde davacıyı toplantılardan haberdar etmemesi, imza taklidi yaparak toplantıya katılmış gibi göstermesi, emredici hükümlere aykırı sermaye artırımı yapılarak davacının pay oranının %40'tan %0.1'e düşürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu kabul edilmiştir. Tüm bu eylemlerin, davacının bu ihlalleri sonradan ileri sürmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu iddiasının nemo auditur ilkesine, yani kimsenin kendi kanunsuzluğundan faydalanamayacağı ilkesine aykırı olacağı kabul edilmiştir.

Genel bir ilke olmasından ötürü, nemo auditur ilkesinin bilhassa Yargıtay'ın çeşitli dairelerinin içtihadına konu olmasını beklemek makuldür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun işaret ettiği sınırlar çerçevesinde bu ilkenin, hukuk var olduğu sürece tartışılacağını söylemek yanlış olmaz. Şirketlerin her eyleminin bir gün karşılarına çıkabileceği düşüncesiyle hareket etmeleri ve hukuken haklı oldukları halde, bu hakkı ileri sürmekten mahrum kalmamaları için nemo auditur ilkesini göz önünde bulundurması şarttır.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

See More Popular Content From

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More